İhtiyarlamadan yaşlanmak?

image

Yaşlanmak tüm canlıları etkileyen bir süreçtir ve 30 yaş itibariyle başlar.
İnsanoğlu yaşlanmayı uzun yıllar boyu çeşitli teorilerle aydınlatmaya çalıştı.
.19.yy da yaşamı, yaşam sıvısı denilen bir sıvının kontrol ettiği, bu sıvı tükendiğinde yaşamın sonlandığı düşünülmekte idi.
20.yy başlarında bunun yerini enerji teorisi aldı. Vücudumuzda belli bir miktar enerjinin varlığı ve bu tükendiğinde yaşamın sonlandığı sanılmaktaydı
.20.yy ortalarında ise kalbin yaşam boyu 1 milyar kere attığı ve bu sayıyı dolduran kişinin yaşamının bittiği teorisine inanıldı.
Günümüzde gelişen teknoloji ile, gen değişimi, by-pass, organ nakilleri gibi yöntemlerle en önemlisi beslenme konusundaki yeniliklerle insan yaşamının bu kadar basit teorilerle izah edilemeyeceği, hatta insanların fiziksel ve mental olarak sağlıklı bir şekilde yaşam süresi ve kalitesini kendisinin kontrol edebileceğini buldu.
Yaşlanmak garip bir duygudur, bir gün gelip bizim de başkaları gibi yaşlanacağımıza inanmakta zorluk çekeriz.
Gönlümüzde kendimiz hep genç kız veya delikanlı olarak kalırız.
Geçlerin kuşaklar arasında bize verdikleri sırayı tahmin edemeyiz.
Yaşlandıkça nasıl bir görünüm alacağımızı, yaşlılığın çeşitli dönemlerinde nasıl olacağımızı belirleyen düşüncelerimiz daha çok görünüşümüzle, başkalarının bizi nasıl gördüğü ile ilgilidir.
"Aman, biz hastalanmayalım, kimseye muhtaç olmayalım, aklımız, sağlımız hep yerinde olsun"deriz.
Fakat bunun olması için hiçbir çaba göstermeyiz.
Halbuki burada, Nasrettin hocanın güzel sözünü anımsamalıyız
"Önce sağlıklı olmak için gereken çabayı gösterelim sonra Allaha havale edelim."
İyi beslenmeye, yıllık sağlık kontrollerine, aktif yaşama özen göstererek yılların geçişini yavaşlatmak, kaliteli yaşlanmak ve ihtiyarlamamak elimizde. Bu yaşam kontrolü günümüzde Wellness diye adlandırılmaktadır.
Öyleyse, iyi yaşam yani wellness nasıl olmalıdır.
Öncelikle, Sağlıklı ve enerjik olmak için her günü evet her günü önemsemek gerekir.
İdeal olan vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, yağ, enerji, posa gibi besinleri dengeli bir biçimde tüketmektir.

Teknolojinin gelişmesi ve küreselleşme ile insanların tükettiği ürün yelpazesinde de değişiklikler oldu. Artık neredeyse evde yemek pişirmenin yerine her geçen gün başkaları tarafından hazırlanmış hatta pişirilmiş kapımıza kadar gelen yemekleri tüketmekteyiz. Ancak, paketlenmiş yemekler çok da sağlıklı değildir, hatta enerji yoğunlukları da oldukça yüksektir.

İleri teknolojiyle modernliğe ve de bir nebze daha olsun rahata ulaştıkça, günümüzde eskiden olduğundan daha fazla diyet problemi ile karşı karşıya kalıyoruz.

Sonuç olarak,
Taş Devri, Tunç Devri derken...
"Diyet Devri"ne gelip dayanıyoruz...

Geleceğin insanı, beslenmenin önemini kavramalı ve bu konuda kendisini eğitmelidir. Artık yeterli ve dengeli beslenmenin sadece bir sağlık zorunluluğu değil, bir kültür zorunluluğu olduğu bilinmelidir.
Batının hızlı yemek biçimi doğu ülkelerine yayıldıktan sonra geleneksel beslenme biçiminde değişikliklere neden olarak şişmanlık ve bununla ilintili hastalıkların sıklığında önemli artışlar olmuştur. Buna ek olarak insan yeni karşılaştığı ya da reklamlarda gördüğü yiyecek ve de içeceğin bileşimini ve sağlığı üzerine etkisini merak etmektedir. Bu merak çılgınca tüketimi beraberinde getirmektedir
Ancak günümüzün telaşlı yaşam tarzı, teknolojiden olumsuz etkilenme, kötü beslenme alışkanlıkları, bilinçsizce yapılan diyetler sağlıklı yaşamı neredeyse olanaksız kılmaktadır.
Çok yemek yeme, öğün atlama ve yetersiz beslenme, hatalı diyetler, stres, ilaçlar, sigara, alkol gibi etmenler metabolizmamızı yıpratmaktadır.
Öyleyse, yemek zevkinden ödün vermeden, bu uğurda çok fazla uğraşa girmeden, doğru, yani yeterli ve dengeli beslenmek mümkün değil midir?

Günümüzde ortaya atılan birçok tezlerle kafalarımız karışmakta; neyi ne kadar yiyeceğimiz, hangi vitaminleri alacağımız, ne kadar aktivite yapacağımız, her geçen gün ve her aktarımcının yorumuyla değişmekte, sonuç içinden çıkılamaz bir hale gelmektedir.
Bizim burada anlatmaya çalışacağımız son uluslar arası bilim kongresinin sonuçlarına dayanarak genel ve net bilgilerle sizleri aydınlatmak olacak.

Daha az yiyerek damarların tıkanmasına yol açan serbest radikalleri daha az üretin. Böylece LDL dediğimiz kötü kolesterol seviyesini düşürün. Sadece ve sadece kalori kısıtlaması bile deneklerde yaşam süresinin % 30 ila 50 oranında arttığı gözlenmiştir.
Sigaradan uzak durun. Ya da, yılda 1000 adet yani, 50 paket den fazla içmeyin. Çünkü bu oran sağlığınızı birinci derecede tehdit edecek kırmızı alarm değildir.
Alkol kullanımını minimuma indirin Her içişte 1 en fazla 2 kadehin üstüne çıkmayın
Egzersiz yapın, iyi çalıştırılan zinde bir vücut, esnekliğini ve zarafetini korur.
Bulmaca çözmek, okumak, yazmak gibi aktivitelerle beyin sinapslarınızı koruyun.
Yıllık sağlık kontrollerinizi yaptırın.
Sosyal faaliyetlerinizi yaşınıza uygun olarak planlayın.
Kendi işinizi kendiniz yapmaya çalışın.
Beslenmenize önem verin. Unutmayın ki, iyi bir beslenme ile genetik hastalıklara bile yakalanmamak elinizde. Doğru beslenmenin genetik yapıyı olumlu yönde etkilediğini unutmayın
Günde 2 ila 3 litre arasında su tüketin..Gereken su miktarını bir kerede değil gün içine yayarak tüketin. Yemek yemeye başlamadan önce mutlaka su içme alışkanlığı edinin.
Her gün 1-2 fincan yeşil çay için. Mide ve barsak kanseri riskini azaltan yeşil çay aynı zamanda kalp krizi yüksek tansiyon riskini de azaltmaktadır.
Ayrıca, İçerdiği floroidler sayesinde diş çürümelerine olumlu katkı sağlamaktadır.
Tuzu kesmeyin ama çok azaltın. Mümkünse diyet tuz dediğimiz sodyum potasyum karışımı tuzlar kullanın
Günde bir tatlı kaşığı keten tohumu ve üzüm çekirdeği ekstresi kullanmaya özen gösterin. Her ikisi de antikanserojen etkisi yanı sıra Atardamar sertleşmesini önler
Mümkünse her gün ılık duş ile güne başlayın. Deriniz üzerindeki gözeneklerin açılması derinizin nefes almasını sağlar buda yaşlanmayı ve kırışıklıkları önler.
Günde 7 ila 8 saat uyuyun
Tam buğday veya yulaf ekmeği gibi çok rafine edilmemiş ürünleri kullanın.
Bu ürünler kan şekerinizin kontrol edilmesini sağlar.
Vitamin ve Mineral preparatları almak yerine Sebze ve meyve konseptini günde 5 porsiyon olarak tüketmeye çalışın
Çünkü, Sebze ve meyvelerde bulunan mineral ve vitaminler preparat olarak alındığında yani, bir hap içine sıkıştırılmış yüksek dozlarda alındığında bunların toksik etkisi olabilmektedir.
Çünkü A, D, E ve K Vitaminleri metabolizmamızda depo edilebilen vitaminlerdir.
Yani sizin depolarınız diyelim ki A vitamininden dolu durumda, ancak siz hala yüksek dozda A Vitamini alıyorsunuz ne olur sizce?.
Hani su deposu doluyken iyi ama taşınca tüm ev perişan olur.
İşte bu vitaminlerin fazlalığının yaptığı da budur. Biz buna toksik etki diyoruz. Depolarımız dolu olsa dahi besinlerle doğal yolla alınan vitaminler depoyu pek taşırmazlar. Besinlerle alınan vitamin ve mineraller doğal bileşimleriyle birlikte olduğu için fevkalade uyumlu çalışmakta ve preparat yolu ile alınmalarına göre daha etkin olabilmektedirler.
Ayrıca yetersiz ve dengesiz düzeydeki bir diyeti vitamin takviyesiyle düzene koyamazsınız. Besinlerle alınan vitamin ve minerallerin kayıpsız emilim düzeyi çok düşükken, preperat yolu ile alınan vitamin ve minerallerin emilim kayıp düzeyleri oldukça yüksektir. Bu nedenle tam hesabı tutturmak hiç de kolay değildir.
Fiziksel ve ruhsal yapınızın sağlığı çok büyük ölçüde bu dengeye bağlıdır.
En az haftada iki kez balıketi yiyin. Balıkta bulunan yağ, çoklu doymamış yağ cinsinden olan omega-3 yağlı asitleridir.Omega-3 yağlı asitlerine dayalı diyet izleyenlerde kolesterol ve Trigiserit düzeylerinde önemli düşüşler gözlenmiştir.
Ayrıca, İyi kolesterol olan HDL kolesterolü yükselttiği saptanmıştır. Tüm bunların yanı sıra, tıpkı aspirin gibi, balık yağı kanı sulandırmaktadır. Eğer balık tüketiminde güçlük çekiyorsanız, Omega-3 balık yağı preparatları alabilirsiniz.
Koroner kalp hastalıkların önlenmesi için tavsiye edilen koruyucu nitelikli balık yağı standart dozu günlük 300-600 mg dır.En fazla 1000mg'lık preparatlar alınması uygundur.
Yağsız süt, yoğurt ve peynir kullanın. Böylece daha az hayvansal yağ almış olursunuz. Ayrıca daha yüksek kalsiyum ve protein kazanırsınız.
Yemeklerinizi zeytin yağ, fındık yağ, kanola yağı gibi yağlar ile pişirin.
Ayçiçek yağı, mısırözü yağı pek kullanmayın.
Yağda kızartmalardan, yemek yaparken soğanı ve eti kavurmaktan vazgeçin.
Her gün en az 30 dakika yürüyüş yapın.
Bilimsel veriler düzenli egzersizin güçlü kemik ve adale devamlılığına, Koordinasyonun gelişmesine,
Kilo artışı,
Stres gibi durumların kontrolüne,
Kardiovasküler,
Hipertansiyon
Diabet gibi hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olduğunu göstermektedir.
Gereksiz ilaç kullanımından sakının.
Fazla güneş ışığının zararlı olduğunu unutmayın. İnsan derisi çevre ile bire bir ilişkidedir. Güneşin ultraviole ışınları deri yaşlanmasını tetikler. Güneşe maruz kalma derecesi ile orantılı olarak, deride akut, kronik ve biyolojik etkiler artar.
Fiziksel yolla güneş ışınlarından korunmak için geniş kenarlı şapka, sıkı dokunmuş koyu renkli bol ve kuru giysiler önerilmektedir. Güneşlenme esnasında, koruma faktörü 15 ila 20 arasında olan güneş yağları seçilmeli, bunlar homojen ve bol olarak 4 saatte bir sürülmelidir.
Pişirdiğiniz yemekleri en fazla 2 gün içerisinde tüketin. Aksi taktirde posa yemiş olursunuz
Salatalarınızı,
Soya filizi,
Brokoli,
Maydanoz,
Kırmızı biber,
Havuç,
Roka,
Dereotu ile zenginleştirin.
Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin. Mevsimsiz yetiştirilen sebze ve meyvelerin besin değeri, mevsiminde yetişenlere oranla daha düşük besin değerine sahiptir.
Yazın taze domates, kışın kurutulmuş domates veya salça tüketmeyi tercih edin.
Her gün bir diş sarımsak yiyin. Çünkü, sarımsak yüksek kollesterol ve kalp krizi riskini azalttığı gibi ciddi bir şekilde. Soğuk algınlığını önler.
Günlük beslenmenizi planlarken, 3 ana, 3 ara öğün olarak planlayın.

Satın aldığınız ürünlerin hijyenine ve son kullanma tarihine mutlaka bakın. Paketlenmemiş açık ürünler ve aktardan alınmış açık baharatlar asla kullanmayın. Uygun koşullarda hazırlanmamış gıdaların zararlarının uzun zamanda ortaya çıkacağını unutmayın

Her yedi yılda bir hücreler kendisini yeniler, her dört ay da bir de DNA zinciri kendisine çeki düzen verir. Buradan anlaşılıyor ki, hiçbir zaman bir şeyler yapmak için geç değil. Şu andan itibaren bile vücudunuza ve dolayısıyla kendinize iyi davranmaya başlayabilirsiniz.

Yani, yaşlanmaya etki eden etmenleri ortadan kaldırarak, ihtiyarlamanızı engeller, kaliteli yaşlanmanızı sağlayabilirsiniz.
Böylece, yaşlılığınızda nasıl biri olacağınızı daha net görebilirsiniz.

Tüm bu olumlu davranış şekline "inter disipliner yaşam" denebilir.
Bu da hayat neşesinin kaybını önler.
Unutmayın ihtiyarlayan insanlar çok ağır bedeller ödüyor.
Bizler ihtiyarlamayalım, sağlıklı yaşlanalım.

Yazımızı Ingmar Bergman ın konumuzla ilgili bir sözü ile bitirelim
Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer,
Çıktıkça yorgunluğunuz artar,
Nefesiniz daralır
Ancak,
Görüş açınız genişler.

Go Top